6 Ekim 2012 Cumartesi

bazı

bazı şeyleri duymak çok zor...
duyup ağlamamak daha da zor
ağlayıp ağlamama taklidi yapmak daha da zor

acı

bazen acı hissediyor insan
gözler doluyor
iç acıyor
keşke diyor... gurur neden daha öndeki diyor
her ne kadar mantık hep öne geçse de, yapacak iş kalmadığında içe çöküyor o acı
yattığın yere baktığında, koşulları değerlendirdiğinde, günü nasıl geçirdiğini düşündüğünde

insan kendini öyle yerlere koyuyor ki, ağlamak bile mümkün olamıyor bazen
sadece göz doluyor
burunda bir yanma
ciğerde bir acı, nefesi kesen bir yumruk

canım acıyor bugun
bugun bir şey olduğundan değil, sadece büyük resim canımı acıtan
galiba memnun değilim

7 Haziran 2012 Perşembe

neden

neden diyorlar bana, hala yüzüne bakıyorsun
hala değerli

değerli çünkü savaşmanın 2 kişilik olduğunu bildi, 3.leri katmadı asla
değerli çünkü asla başkasını örnek diye önüme getirmedi
değerli çünkü ,beni kemirse bile etrafta bir sinek dahi olsa gururumu çiğnemedi, kimseye laf ettirmedi
değerli çünkü, kıyaslamalara girmedi
değerli çünkü, fil gibi hafızasına rağmen uzun dönemli kin gütmedi
değerli çünkü, kendi canı acısa bile ben olmama karışmadı, laf etmedi, laf ettirmedi
değerli çünkü, kendisine yapılanların sadece sevildiği için yapıldığını bildi
değerli çünkü, verilenlerle yetinemediği zaman bile verilenlere teşekkür etmeyi bildi
çok hataları var, yarattığı çok kırgınlık var, ama sadece ve sadece yanımda açmışçasına dolanmaması bile bana yeter.  açlıkları yok muydu? vardı.  kendince gizledi, kendince göstermedi  her seferinde yakalanmasına rağmen hem de.

düşünüyorum da, ne çok kavga ettik, ne çok yaraladık, yaralandık.  ama ne bir gün birini senden daha iyi diye önüne koydum, ne önüme koydu.  Yaşam merkezlerinizden biri gurur ise, buna saygı gösteren her daim çok değerli kalacaktır.

göz dolduğunda

tüm bu üreme vs üzerine ahkam kesen adamlara bakıyorum
başbakanın yasaklayacağım işte tavrına bakıyorum
çıtı çıkmayan muhalafete bakıyorum
sadece fotoğraf ile direnmeye çalışan naif bizlere bakıyorum
savaşacak, omuz omuza verecek insanların yokluğuna bakıyorum
gözlerim doluyor, çaresizlik gözlerimi dolduruyor


31 Mayıs 2012 Perşembe

O KADAR

O KADAR SİNİRLENMEK Kİ, SÖYLEYECEK LAF BULAMAMAK

SENİN CANINA, HİÇ DÜŞÜNMEDEN, ZARAR VEREBİLECEK BİR HAREKETİ, SİNİRLİYİM KİSVESİNDE YAPAN KİŞİNİN DEĞER NOTUNU DÜŞÜRÜP, KENARDA NADASA BIRAKMAK GEREKİR
YAPMIYORSAN KENDİ HATANDIR
SUS VE SİNİRİNİ KUSMAYA KALKMADIR
BUNA BİLE SES ETMEDİĞİN HALDE, BELA ARAYANA SUSMAK VE GÖZÜN ÖTESİNDE NOKTALARA YOLLAMAK, YAPILACAK EN İYİ ŞEYDİR

28 Mayıs 2012 Pazartesi

insan

seksi bulduğu bir adamdan kardeş haline nasıl geçer?

kardeş halini kocalığından, sevgililiğinden fazla nasıl sever?

onu hala sevgili gibi gördüğünü bilip, karşılık verememek, neden huzursuzluk veriri?

dönem midir? yoksa kalıcı mıdır?

bir daha birine aşık olmak mümkün müdür?

insan neden durup dururken karman çorman olur?

sadece kaliteli seks istemek suç mudur?

neden ben devamlı uyum sağlayamama halindeyim?

pek karışık günler

22 Mayıs 2012 Salı

uykusuz

uykusuz ve yorgun sabahların en güzellerinden
gayet doygun
gayet mutlu
gayet sıcak
güneş bile var

kafam rahatlamış
sırtım rahat
akan sıcak suyu hala hissediyorum

bir şeyi yaşarken korkmadan, alt yazı aramadan dibine kadar yaşayan insanları seviyorum
geçirilen vakti harcamıyorlar
dolu dolu yaşıyorlar ve yaşamaya izin veriyorlar
üstelik kıyamette kopmuyor ertesi sabah
komik bile olabiliyor
gülünüyor
her şey çok güzel, çok performanslı olmayabilir
ama bu iyi vakit geçirmeye engel de değil

çok gönülden "şükran"

17 Mayıs 2012 Perşembe

Bİ Şİ DİYİM Mİ...

İnsan sıcağı sıcağına olayları yaşarken pek cengaver oluyor ya...
basıp gidiyor
tam da şu anın aklı olsa idi bende, şu an şuradan çıkıp evime kocamın yanına gidiyor olabilirdim
eve gittiğimde, kocaman kahkaha atıp o da dert mi diyerek silkelerdi beni
gece yatağa girdiğimde sevişmekten her daim keyif aldığım adam yatakta olurdu
beni yorana, unutturana kadar...
kedi gelip araya kıvrılırdı sonra
diğeri ayak ucuna yerleşirdi bağıra bağıra
gece yorgan kavgası yapardık
sabah uyanınca yakma şu sigarayı diye kavga ederdik
çok kavga ederdik hemde
ama ihtiyaç halinde diğerimizi nerede bulacağımızı bilirdik
sabah kahvesi yapardık
geç git işe derdi
boş boş televizyona bakabilirdik
ya da sevişebilirdik
ya da sarılıp oturabilirdik
ya da kolunun altına girip susabilirdim


bu gece mesela, pek düştü aklıma gel deyişi
şu an ramak var peki dememe
hiç olmadı, yanında uyumaya ihtiyaç var
korumasına ihtiyaç var
bu kadar hırpalayanın bu kadar koruması komik


doğrusu olmasa da, ihtiyaç duyulan bu
ama çalışmaya devam
unutturur deli düşünceleri, anlık düşüşleri

PS: ÇALIŞINCA GEÇTİ

SEVİLMEYENLER

Sana söylemiştim demek zorunda kalmak

papatya

rahatsız etmeyin
fal bakıyorum şimdi

şeytana uyayım
şeytana uymayayım

şeytana uyayım
şeytana uymayayım

şeytana uyayım
şeytana uymayayım

şeytana uyayım
şeytana uymayayım

şeytana uyayım
şeytana uymayayım



elimin tersi

elimin tersini kullanmayı özledim
şöyle allah ne güç verdi ise kullanmayı
aranan olsa da, kimdir nedir bakmadan girişsem
sıkıldım yaşının insanı / düzgün insan olmaya çalışmaktan
bilinçsiz bir pespaye olmayı arzu eder deli gönül

15 Mayıs 2012 Salı

dolmak

ara ara saçma sapan şeyler dolduruyor insanı
mesela bazen vurdum duymazlık
bazen bencillik
bazen incelikler
bazen görmezden gelmeler

büyük büyük boyutlarda değil bunlar
mini mini
dikkatli bakıldığı için görülenler
o anlarda bir şeytanı dinlemek var
bir de derin nefes alıp susmak

bugün sustum mesela, güya asistanım, 3-5 parça etiketi saymak için patronun gelmesini beklediğini söylediğinde
mytnt'den evrak gönderimi için surat astığında ve öğrenmemek için direndiğinde
popomdan ter akarak çalışırken dizi seyretmek için bir şeyleri baştan savma yapmasına
bir işimi beraber yapsak iyi mi olur dediğimin cak cuk edip kendini sıyırmaya çalışmasına

her dolmanın bir rahatlaması da oluyor tabii
hiç beklemediğim birinin ben gelirim seninle, gitme oraya tek başına demesi
karşımda asistan kırıtırken, sekreter arkadaşımızın koşup el atması
annemin arayıp, ya ne sevindim sigarayı bırakmaya çalışmana deyip moral vermesi
beklemediğim bir telefon ile bol bol kahkaha atmak

denge oldu mu ne güzel
sıfırda kalıyor insan
ama hala var irrite eden şeyler, otırduğum yerde batıyorlar

iyi haber akşam evde yalnız olacak olmak
gürültüsüz sakin bir gece daha
ne mutlu bana


oyun

2 kişi oyun oynamak güzel
ama bazen tek başına oynamak daha güzel
hayal gücü kesintisiz sana odaklı
sürpriz yok
sevilmeyen yok
kontrol tamamen elinde

özlemişim tek başıma oynamayı

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Tek din

http://www.medyatutkunu.com/2012/05/08/bu-laiklikten-cikmak-demektir-anayasayi-ve-yasalari-cignemektir/


Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan’ın tek millet, devlet, bayrak ve tek din sözlerine sert çıktı. Tek din diyerek ağır bir suç işlediğini savundu. İşte Altan’ın o çok sert yazısı…
Tek din
Önce inanamadık.
Bir hata vardır herhalde dedik, baktık hata yok.
Belki dili sürçmüştür, dedik, arada bir oluyor, sonra toparlıyor.
Yoo, ertesi gün aynı lafı aynı biçimde yeniden söyledi.
O zaman anladık ki ciddi bir sorunla karşı karşıya Türkiye.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bizim inanmakta zorluk çektiğimiz lafını “devletin kırmızıçizgilerini” sıralarken söylemişti.
“Tek millet, tek devlet, tek bayrak” diye başlamış ve “tek din” diye bitirmişti.
Diğer “tek”ler tartışılabilir.
Ama “devletin kırmızıçizgisi tek din” dedin mi ağır bir suç işlemiş olursun.
Bu, laiklikten çıkmak demektir, Anayasa’yı ve yasaları çiğnemektir.
Adam öldürmek nasıl suçsa, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin kırmızıçizgisi tek din” demek, devleti “din”le bağlamak, tek dinin dışındaki her inancı “suç” kabul etmek, vatandaşlarını “devletin” seçtiği dini benimsemeye mecbur bırakacağını açıklamak da öyle suçtur.
Hatta bana sorarsanız daha da ağır suçtur.
Çünkü böyle bir keyfilikle tek başına devletin “laik” yapısını değiştirmeye kalktığında bu toplum bölünür ve burası Lübnan’dan beter olur.
Çok adam ölür.
Çok kan dökülür.
Bir başbakanın arkasında yüzde elli oy da olsa ülkenin laik yapısını değiştirmeye kalkması, bunu söylemesi, buna kendi başına karar vermesi mümkün değildir.
Arkasında yüzde elli var ama karşısında da yüzde elli var.
Başbakan “laiklikten” çıkmaya kalktığında arkasındaki yüzde ellinin hepsini bulamaz.
Ama şu anda birbirleriyle hiçbir şekilde anlaşamayan kitleler, Kürt’üyle Türk’üyle, Müslüman’ı gayrımüslimiyle, Sünni’si Alevi’siyle, Kemalist’i demokratıyla, sağcısı solcusuyla “laiklik” etrafında birleşir.
Büyük bir cephe oluşturur.
Biz, “laiklik yetmez, demokrat da olmalıyız” derken, ilk başlarda bu görüşü destekleyen Başbakan şimdi “demokrasiyi boşver, laiklikten de vazgeçeriz” demeye getiren laflar ediyor.
Ne söylediğinin farkında mı yoksa şuursuzca mı konuşuyor, bunu bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, “laiklik” konusu, Başbakan Erdoğan’ın son zamanlarda rüzgârına fazla kapıldığı şımarıklığını aşar.
Ne Başbakan Erdoğan ne de başka birisi, Türkiye’de çok kanlı bir iç savaşı göze almadan Türkiye’yi laik bir düzenden çıkartacak adımı atabilir.
Başbakan’ın medyası ve AKP’nin “muhafazakâr” tabanı, Başbakan’ın her tavrını, her sözünü hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeden alkışlıyorlar ama bu sınırsız destek bizi bir kaosa doğru sürüklüyor.
Bugün Erdoğan’ı destekleyen Anadolu sermayesi bir daha düşünsün bence, bu iç savaş patlarsa ortada ne sermaye kalır ne Türkiye.
AKP yöneticisi Hüseyin Çelik dün Lale Kemal’in sorusu üzerine, “Beşer şaşar, dil sürçmesi olabilir… Laik bir ülkede tek din iddiasında ve imasında bulunmak eşyanın tabiatına aykırıdır” diye bir açıklama yaparak durumu toparlamaya çalıştı ama Çelik’in açıklaması durumu toparlamaya yetmez.
Erdoğan bunu bir defa söylemedi, “dil sürçmesiyle” açıklanabilecek bir durum yok ortada.
Biliyorum AKP yöneticilerinin çoğu koltuklarını kaybetme kaygısıyla Erdoğan’ın keyfilikleri karşısında ezildikçe eziliyorlar ama eğer bu dizginsiz gidişe dur diyemezlerse oturacak koltuk da bulamazlar.
Ciddi bir tavır almak, ciddi bir açıklama yapmak, Başbakan’ı da açıklama yapmaya zorlamak mecburiyetindeler.
Başbakan açıkça suç işliyor.
Korkarım Başbakan Erdoğan nerede duracağını kestiremeyecek bir coşma içinde, bir tür “kendi kendine tapınma” ayinleriyle akıl ve mantıktan kopuyor, her şeyi yapabileceğini, her şeyi söyleyebileceğini sanıyor.
Kendi kendine hayranlığın yarattığı zehirli buğulanma onun gerçekleri görmesini zorlaştırmaya başladı.
Tabii karşısında ciddi bir muhalefet olmaması da bunu kolaylaştırıyor.
Sadece CHP’yi söylemiyorum, BDP de bu keyfiliğe ciddi ataklarla karşı çıkamıyor.
Muhalefetin bu zebunluğu, Erdoğan’ın şuursuzlaşmaya başlayan keyfiliğine çok geniş bir alan açıyor ve Başbakan sonunda “tek din” diyebilecek bir cürete kavuşuyor.
Siz, Başbakan “devletin kırmızıçizgileri” arasında “tek din”i de sayınca muhalefetten güçlü bir ses çıktığını duydunuz mu?
Eğer böyle durumlarda baştan kuvvetli ve etkileyici bir şekilde karşınızdakini uyaramaz ve onu durduramazsanız, sonra iş hiç kimsenin durduramayacağı bir yere varır.
Başbakan freni patlamış kamyon gibi gidiyor.
Başta AKP yönetimi, tabanı, medyası olmak üzere herkes susarsa, bu gidişe engel olmazsa, uyarmazsa, durdurmazsa öylesine korkunç biçimde çarparız ki tarihimizde bir eşine rastlanılmamış bir hercümerç yaşarız.
Laikliği terketmeye kalkan bir Türkiye, sadece bölgenin değil dünyanın dengelerini altüst eder.
Bunun sonuçlarını tahmin edemiyor musunuz gerçekten?
Gördüğünüz şey sizi ürpertmiyor mu?
Bela geliyorum diyor.
Ama bu bela, görülmemiş derecede kanlı olur, bugün susmaktan yana olan herkes de bunu aklına yazsın bence.
Ahmet Altan / Taraf

8 Mayıs 2012 Salı

yeniden

yeniden ayvalık yolları gözüktü
bu sefer diğerlerinden daha farklı
perşembe akşamı çıkış yola
cuma ctesi tam gün ayvalık
pazar yarım gün, pazar pazarı sonrası dönüş
bu sefer yağmur azizliği olmazsa denize giriş
manastıra tırmanış
2 gece yörükte yemek/rakı
2 gece taksiyarhis
şansa yakıtta indirim :) ama rakıya zam :)
ama en çok en en en çok denize girme ihtimali
içim gidiyor, suda olmak dışında bir şey düşünmez oldum
sadece yüzmek
dalmak
yunus gibi zıplamak
çocuk olmak
her gidiş yeni bir hayat başlangıcı sanki
arınma, keşfetme...
bu sefer aklımda bir minik soru ile gidiyorum... bir nevi hoca'nın göle çaldığı maya, ben de çaldım mayayı, hem de pek kötü bir günde. sonunu pek düşünmeden
bazen hayatta cesur kararlar almak gerek ya, karar almakta değil işte, aklıma gelen tek tanım göle maya çalmak.  bekliyorum şimdi kabarcık çıkar mı diye. ya çıkarsa? işte esas sorun o zaman başlayacak :) galiba hayatta en sevinerek karşılayacağım sorun olur.

neyse, deme o ki bu gece yatıcam, yarın yatıcam, sonra yatmıycam ve yola çıkıcam :)
rezervasyonlar yapıldı...
oğlanın yıkanması lazım yarın sabah
sonrası iyilik güzellik
ne zaman hayal kırıklığı yarattı ki ayvalık, eminim bu seferde güzel süprizleri vardır



7 Mayıs 2012 Pazartesi

konuşmak

mahrem anların konuşmaları
sadece 2 kişinin bildiği
ayrı bir dil
hele seneler geçmişse, her kelime bildikleşmemişse,
geçen tüm zamana inat yeni kelimeler bulunabiliyorsa
alışıldık cümleler farklı süslenebiliyorsa ne mutlu.


özledim galiba konuşabilmeyi
denedim bir kaç kez ama...
ama işte
eşlik eden olmayınca, monolog
konuşma hasreti gidiyor belki ama, birde dinleme hasreti var
artık kimseye öğretecek vakit yok
hani vakit olsa, boşa çaba
kimbilir bir daha ne zaman görülecek
değer mi kısa anlar için onca zahmete...


susmayı da öğreniyor insan, konuşmamayı da, dinlememeyi de
umursamazlık girmeye başlıyor devreye


oysa her şey beyinde
bazen iki satır, saatlere bedel olurdu
bir cümle günlerce beklemeyi kolay kılardı
bazen öyle bir cümle gelirdi ki, geceyarısı uçağına ancak yer bulunur
sabah edilir, herkes şehirine dönerdi


çok şey bilmenin tek mahsuru var
o adam yoksa artık
yaş da ilerledi ise
bir daha olamayacağını, yaşanamayacağını aynı şeylerin hissetmeye başladıysa insan
garip bir hüzün geliyor
arkasından da işte bu boşvermişlik, üşengeçlik


hıdrellez için özene bezene resimler yapıldı
olmayacağını bile bile bir erkek bebek resmi
istenen araba
istenen ev
para
istenen ofis konuldu gül ağacının altına
ama bugün fark ettim ki adam yok o resimlerde
bilincin altı ve de üstü adamın gelmeyeceğini benimsemiş
o sofraların eksikliği
sofradaki cilveleşmeler
asansörde öpüşmeler hepsinin gidişi normal olmuş
benimsenmiş


bazen, o korku çöküyor içime
bugünlerin iyice pörsümüş halleri geliyor aklıma
o an aman diyorum ki boşver be, gururu da boşver
git işte
çağırıyor nasıl olsa
önce gidecek gibi oluyorum
sonra olduğu yerde bırakmanın doğruluğunu hatırlıyorum
korku yüzünden bu, bence, o.ospuluğun yapılmayacağını düşünüyorum


gün kolay geçiyor
akşam da
ama gece, yatağa girdiğimde, dolanacak ayak aramak zor
keşke herhangi bir ayağı kabul edebilsem
ama ortada bir şey beni kesmez ki
benim olsun isterim
uyumadan önce 2-3 turda olsa sırtımın kaşınması gerektiğini bilsin isterim
arkasını döndüğünde, sarılmam fazla gelmesin isterim
uykunun orta yerinde benimle uyanıp, sevişsin isterim
cıvık olmasın ama her şeyimi bilsin isterim
ne olursa olsun, kalacağını bilmek isterim
zamana yenilmemek isterim
galiba çok şey isterim
azla yetinmemek, yalnızlık demek
bu yüzden belki yanaşamamam kimseye


hayatımda uzun yeri olacak adamları hep ilk anlarda anladım
ayrılamadık, ikinci gün hemen görüşülmezi bilmedik
kural olmadı hiç
hesap kitap olmadı
belki bir hesapsız daha çıksa karşıma... kim bilir?
konuşurum da
dinlerim de
severim de


şimdi işten çıkıp, sevimsiz yatağa girme zamanı
şükretmiyor değilim, yatacak yerim olduğuna
sadece istediğim bu değil
bir şeylerin "gibi"si yetmiyor
sıkıldım hatta gibilerden
sadece bedenin sözü dinleniyor
beynim boşta...





6 Mayıs 2012 Pazar

haklıymışım

haklıymışım aklımın avarelikte olmasında
adamlar teyit etmiş, hıh...

You want to escape today and, fortunately, a bit of rest and recreation is a great idea. You spend a lot of time taking care of business and must act responsibly in your daily life. Now, if you dream about taking some personal time or going off to play with friends, don't judge yourself harshly. Working too much isn't healthy; it's better to embrace your desires and give yourself permission to unwind sometimes. 

4 Mayıs 2012 Cuma

yarın

kıyıköy'e yolculuk
akşama dönüş
uzun yol öncesi ısınma turu bir nevi
biraz balık
dediklerine göre bolca huzur
beni bile huzurlandırır mı bilenmez
deneme-yanılmaca

kafamdan geçen tilkiler, kuyrukları karıştırmak üzereler
kötü

3 Mayıs 2012 Perşembe

az kaldı

bugünü sayma
7 gün say
sonra cuma sabahı yol
bu sefer 2 gece ayvalık
doya doya
büyüğünden rakı
şortlar
kafada şapka
ayakta terlik
biraz yanma
biraz kavrulma
biraz oh be deme
hele ki şu iphone yetişirse, seni fotoğraflara bile boğarım blog....

1 Mayıs 2012 Salı

kahvaltı / akşam yemeği

insan akşam yemeğinden tatmin olmazsa, sabah kahvaltısı durumu kurtarır mı?

kurtarmazmış
ağzımın tadı mı bozuldu ne

29 Nisan 2012 Pazar

tatil

güzel havada güzel yürüyüş
kahve
güzel sofra
güzel şarap sonrası keyifle sevişip uyuyabilmektir

27 Nisan 2012 Cuma

çocuk gibi

çocuğum yok
etrafımda küçük çocuğu olan arkadaşım da yok
bildiklerim pratikten değil, teoriden

ama düzenin bir çocuğu nasıl mutlu ettiğini, nasıl huzurlu ettiğini öğrendim
güzelmiş

25 Nisan 2012 Çarşamba

zaaf

zaaf doğru kelime olmasa gerek bu durumda
düşündüm de gelmedi şimdi aklıma

dünyanın en beyefendi adamlarının içki ile bir şebek haline gelmesi hep güldürmüştür beni
özellikle konu iş ise, ve bir iş yemeğinde isen, resmi limit olmalı bu şebeklikleri önlemek için
çizgiyi aşamamalılar
üzüldüm akşam, saygımı biraz kaybettim akşam, çabalayan ortağına üzüldüm...
yazık

normal

her şey normale girdiğinde, pamuk gibi oluşumu pek seviyorum
günün ritmi arttı
kaygılar pek az
enteresan duyumlarım var...
hani? olur mu ki? bilmem... hayal etmeye korkarım. ama olursa bokunu çıkarırım, söz bak :)
du bakalım...
Allah büyük
gösterecektir bir şeyler daha

23 Nisan 2012 Pazartesi

keramet

ne rakıda
ne patlıcan salatasında
ne de tavuğun kanadında

keramet, dostun yanı başta olmasında
konuşmakta
güneşin sebebi de budur zati bu sabah, yoksa parlasa ne olur, kapkaranlık gelirdi

bazen

çok konuşmak mı yoksa çok susmak mı bilemiyorum

bildiğim, ben arkadaşımı özledim ve bu kafamı yiyor

bir süre sonra alışacağım yokluğuna, kendimi tanıyorum
aynı müjde'de ki gibi olacak
çok seveceğim, çok özleyeceğim, ama yerimde durmaya devam edeceğim
çünkü bir daha canımın acımasına izin vermek istemeyeceğim
çünkü kendi silahımla vurulmayı bir daha göze alamayacağım

birisini her ne sıfat/rol ile olursa olsun, çok sevdiğinizde ister istemez tüm sizi öldürecek silahları da eline veriyorsunuz, sonra bekliyorsunuz ki, o silahları kullanmasın, ne varsa içinde o da döksün ama susmasın.
susmanın eli kolu kaybetmek gibi olduğunu bilsin.
karşısındakinin normal olmadığını da bilsin.

söylemişim ya daha önce sen kal, herkes gitsin
kırılsam da içimde yapıştırmaya kalkmışım işte
bir yer gelmiş, patlamışım
ama susmamışım, başkaları bu kadarını bile hiç bir zaman bilmezken, sen bilmişsin
değişmek için, çabalamışım
elimden geleni bu kadar
doyurmuyorsa, girebileceğim bir yarış yok
daha fazlası yok

peynirciye çemkirirken, çocuk beyin kanaması dediğinde kaldım ya, hani gelip elini koydun ya sırtıma
o önemli idi
gerisi, gereksiz belki
hayatta her şeyden fazla sevdiğim/her şeyden fazla fazla seven adam, babam, seçimlerde anlaşamadık diye 5 sene sustu mu?  bir kez onu yaşayınca.... sakatlık başlamış işte.  duvarları öğrenmişim bir kez, örmeyi de, arkasında yaşamayı da, sessizliği de.


tek çocuklarız biz
başkalarına göre daha huysuz, daha uyumsuz
ama sevdiğimiz de tüm seçiciliğimizle seçtiğimiz olmaz mı?
çok kıymetli olmaz mı?  sen de baba gibi mi olacaksın?

yetmez mi artık çocuk?

bugün

iş olmasa iyi idi
bugün de içerdim
yine sarhoş olamazdım

20 Nisan 2012 Cuma

masal

durup duruken bana masal anlat dendiğinde, ağzını açabilecek çok az insan var
genel teamül, gülüp, laf karıştırmaktır
oysa masal dinlemeyi istemekte, anlatabilmekte aslında yaşamak demektir
yaşamaktan korkmamak gerekir



kendime not

leş kargalarını kaale alma

nasıl olsa filmin sonu belli, uzatmanın manası yok
sonuç değişmez,debelensinler
hayatlarına renk gelir

HEP ŞİKAYET

evde badana başladı - şikayet
kafamı tam işe veremiyorum - şikayet
radyo tam sevdiklerimi çalmıyor - şikayet
nergisim yok - şikayet

vırvırvırvır...
sevmedim beni
bir tek güneş güzel

19 Nisan 2012 Perşembe

müzik

ayvalık yollarının 2 arkadaşı
ezine'den sonra ayvalık boyu: http://www.hybridradio.gr/

trakya'da: http://www.thrakifm.gr/thrakifm/welcome.html

bugün thraki günü
sabahlamaya eşlikçi

yine

yağmur.
gidelecek uzun yol
istanbul trafiği
anlatılacak 20 model
dinlenecek binbir şikayet

maymunla ilgili bir sürü yeni çıkan karışıklık, az biraz korku, biraz panik, biraz soru işareti
son bir kez modena'ya gidip gitmeme düşüncesi
tam rayına oturdu derken, raydan çıkan tren
geri oturtmak için çabalar
yorgunluklar
sonuç gelecek mi bilememek

karışık günler yine
bir güç, yine kalkılır altından
yine devam eder hayat
bir de patron para kaybetmek mi itibar kaybetmek mi dengesini oturtsa
sonrası kolay...

18 Nisan 2012 Çarşamba

en tuhafı

hiçbiri
hepsi
başkası ile yaşansa ve anlatılsa, oha diyecek insanın tavırları en tuhafı

tartışmakta bu işe dahil, kavga da, gülmekte, ağlamakta, susmakta, konuşmakta
ama en çok anlamak dahil
anlamaya çalışmak dahil

yolda tüm olan biteni kafamdan geçirdim, anlatsam hepsinde haklı görülecektim
oha nasıl yaptı ki, kırmadın mı kafasını denecekti

hangisi daha çok kırdı şu an bilemedim
kızdıklarım mı
kızdıklarımı anlatınca okuduklarım mı?
tüm açıklığa rağmen ifade edememek mi?

üzüldüm... basitçe....

bazen

yazıların alt metni yoktur
yazıldığı kadardır
bunu anlatmak için bir araba daha laf söylemek zorunda kalmak çıldırtıcıdır
bok var çünkü
"çok zekiyim, ben bunların altını da görürüm"
illa bir şey göreceksen aha işte yazdığım orada
onu gör
o kadar çünkü
hıı de, anla, tekrar etme, o kadar bitti gitti
ne gereği var çirkinleştirmenin? daha da üzmenin? kırmanın?

ateş

sinirden ateşe kestiğinde vucut, nereye saldıracağını artık bilemez oluyor
bugün o gün
kendimi kavurmadan geçirebilmek gerek günü

17 Nisan 2012 Salı

çok sinirlendiğimde

ayvalık bile işe yaramamışsa, yapılacak tek şey eski yöntem
1 saat ilaç gibi
yalansız, dolansız, koşullar belli
başka da iyi gelen yok

kota / sabır

manasızca sabredip, kendimden yiyeceğime
4 hata hakkınızı tamamlayıp siz uyuz olun

enough is enough


hani

hani zannediyorsun ya şimdi her haltı bildiğini
geçtiğimiz yollardan geçeceksin
burnun sürtecek
bugün ki gibi kalkık burun olamayacaksın
çünkü hayat var önünde
ister istemez terbiye ediyor
çok çalışırsan ancak o burnun havada kalabiliyor
yanlış kararlar vermez isen burnun havada kalabiliyor

sen de dene şimdi kendi yolunu, ama bugun ki konuşmanın bende istediğin etkiyi yapmadığını, yapmayacağını bil....

Magic City

yaz geliyor ne seyredilir ki derken çıktı
50ler furyasından
iyi tarafı doya doya jefrey dean morgan seyredebilmek
otelimiz Miramar otel
sendikacılar
mafya
sigaralar
bakımlı kadınlar
serseri çocuklar

imdb 7,5 demiş
bir iki bölüm sonra kendi notum da eklenir


16 Nisan 2012 Pazartesi

araf

özgürlükle düzen arasında bir yer araf
hangi yöne gideceğim muamma

15 Nisan 2012 Pazar

ayvalık

yine çiçek, yine güzel etti bizi
yağmuru, off roadu derken geçti bitti işte
beni rakıya mı alıştırıyor ne bu deniz
boğazın edemediğini ediyor
beni yumuşatıyor
beni dinginleştiriyor
beni munisleştiriyor
var bir hikmet o toprakta

hele o taksiyarhis yatağı... sabah uyuması başka güzel, öğlen uykusu başka
dinlenmek orada bana
alçak yastık bile kaçırmıyor uykumu
ne de gözüme giren ışık
ne sokak ahalisinin dedikoduları

mutlu gidiyorum her seferinde, mutlu dönüyorum
yörük mehmet beni tatlara boğuyor
yörük mehmet'in mamaları bana rakı içiriyor
1,5 kadehe terfi ettim hatta
gelecek sefer 2 olacak sanki
bir de dönüşün yokuşu olmasa :)

dönüşte karşılayan o zilli havhav olmasa
sattı aşkımı 2 saniyede ama olsun be yaw
yabancıya gitmedi en azından :)
mutlu döndüm ben
çok mutlu döndüm
akşam huzurlu uyudum
ayvalık kendisi bir sevgili, sarılmış hissediyorum orada, sarmalanmış, korunmuş, sevilmiş
ayvalık ve ben bir çift olduk sanki
yalnızlığımı aldı

13 Nisan 2012 Cuma

öfke

bastırmak
bastırmamak
bastırmak
bastırmamak

bastırmak
bastırmamak
bastırmak
bastırmamak

bastırmak
bastırmamak

bazen

yazı da yazmak istemiyor insan
kafadan geçen bin şeyi konuşmak istiyor
sonra ufffff what's the point deyip basıp gidiyor mekandan insan

12 Nisan 2012 Perşembe

big c

yeni bölümler düştükçe big c yi seyrediyorum

bu hafta ki bölüm "what's your story"

sahi what's my story? and what's your story?

galiba en uzun

galiba en uzun ilişkisiz dönem geçiyor hayatımda
bir tarafta yalnızlık korkusu, diğer tarafta "gibi" yapmaya tepki
en bi diğer taraftan peşini bırakmayan geçmiş
ne kadar çıkmış olursan ol, yine de o ilişki ve getirileri peşinde
tuhaf olan, artık bir şey ifade etmemeleri
ya da ifade ettiklerinin güçlü olmayışı

diğer taraftan, yaş ermiş kemale, herhangi birisini kabul edememe durumu var
bir özellik bekliyor insan
bir değişiklik
hem dünyayı hafiften sarssın, hem de güven versin
imkansızı tarif bir nevi

diğer yanda özgürlüğe iyice alışmak var
özgürlüğün lükslerine bağlanmak

ama diğer bir yana doğru kafa çevrildiğinde, özlenen sabah sevişmeleri, bildiklikler

başıma vurmuş evet
susayım ben

11 Nisan 2012 Çarşamba

daha çok var ama

adet oldu her taşınmada bir şeyleri bırakmak
bundan sonrası yeni
taze

mektup


geçen haftaki mektubu okuduğumdan beri kafamda dönüp duranlar var.
ne kadar yumuşayabiliyormuşum 10 sene önce, sevgimi ifade ederken ne kadar cömertmişim, hatta hayal kurabildiğimi de hatırladım.
Zamanla insanın ne kadar kabuk bağlayabildiğini fark ettikçe üşür oldum.
hele 2-3 gündür elim ayağım buz gibi.
hele ki bir haftadır baba dizi dibinde olunca ister istemez 17-18 yaşındaki hallerim geçiyor hep aklımdan, o dönem nasıl hissettiğim, ne kadar kendime güvendiğim, ne kadar sevebilmekten korkmadığım, nasıl cesurca hareket ettiğim, kendime ne kadar güvendiğim...
fark insanı üşütecek kadar büyük.
direndiğim yenilgiyi kabullenmek. oysa, insan dese ki ben yenildim, ağlasa biraz, üzülse, geçecek belki herşey bir müddet sonra, yenilenecek insan ve devam edecek yoluna daha mutlu, daha huzurlu.

oysa bu sabah, elime tutuşturulan bir topitop yerle bir etti, böğürerek ağlama krizi.

bir kez eskiler düştü mü akla, gelen giden çok oluyormuş, olmadık bir sergi haberinde eski bir ilişkinin diğer kahramanını gördüm, gerçi ilişki demek abes, bir zaman dilimi paylaşılan diyelim...
dede olmuş, torunu var
o dönem o benim bugün olduğum yaşta
deli dolu
şöyle bir fotoğraflara baktım, gözler hala aynı gözler
daha fazla beyaz, pörsümüş cilt...
önce bir merhaba diyeyim dedim, sonra gitmedi elim
geçmişin olduğu yerde kalması daha güzel geldi

önüme bakıp yepyenileri kucaklamak isterken, gereksiz bir hareket olacaktı
hey gidinin sarp'ı... dede ha?

araf


araf dönüp duruyor yine kulağımda

Yerimi bilmem,bilmem ne taraftayım

bilmiyorum bende, bildiğim eskiden saklandığım, kendimi topladığım ne varsa artık çok işe yaramıyor. her gün bir şeyler sokuluyor gözüme ve tekrar tekrar fark ediyorum geride kalan olmadığımı.
iki seçenek var: ya bu hali kabul edeceğim, ya da eskiye dönmekte inat edip akıntıya karşı yüzeceğim boğulmayı da peşinen kabullenerek.

sonra deli başlıyor çalmaya
Beni büyütün, ağlatmayın sevginiz nerede övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın sahte düşlerle oyalamayın

büyüdüm mü? yoksa pas geçtiğim bir döneme geri mi döndüm? bilmem...
her gün duyulanlara bir yenisi eklendiğinde, nefesim kesiliyor. bu kadar cesur olabilir miyim? tüm deliliğime rağmen? en büyük risklere atlayabilecek kadar deli olur muyum yine?

sonra aşk içinde çalıyor
belki varsin belki yoksun bi habersin belki toksun

olmayacak tekliflerle, olmayacak şeylerle aklım karıştığında ne yapılır ki? bana ya evet ya hayır dediğinde sana güvenecek hal kaldı mı bende? herşeyi sil ve gel dediğinde? yürüyecek güç, yürüyecek cesaret var mı bende? sen var gibi yaparken, seni dinlemek mi gerekir, yoksa kaçıp uzaklaşmak mı? her şeyini serdiğinde peki mi demek gerekir, yoksa arkaya bakmadan gitmek mi? yolun bundan sonrası çok uzun değilken devam mı etmek gerek gözleri kapatıp, yoksa? ne yapmak lazım?
senin için söylenen doğru mu acaba diye bir an durmadım değil. ama en ufak doğruluğu olsa hiç mi bana rastlamazdı? bir çok şeye dil uzatan olsan, nasıl tanıştığımızı düşünüp bugüne dek bana hiç mi bir şey demezdin? gerçi sana hiç böyle bir fırsat vermedim. ama ... ama işte... silmek mi her şeyi? ama her şeyi?
tüm riskleri almak mı? hadi dediğin an koşmak mı? başım dönüyor
bu kadar bilgi fazla, bu kadar teklif fazla...

sonra sevda çiçeği
Sakin, kimsesiz ve sahipsiz uykularımda, şimdi artık seni koklar yalnızlığım

diyorsun ki hiçbiri olmasın sen gel... aynı yerde yiyelim, aynı yerde içelim, hadi gel 24 saat... gelebilir miyim? gelirsem bir daha çıkamam, tüm yollar kapanacak. her koşulda yürüyeceğim tek yol olacaksın, halim kaldı mı benim buna? bir diyebilsem ki evet artık yarı yol yok. çıkmıyor ağzımdan, içime bakıyorum, hadi yürü der mi diye... her şeyi halledeceğim diyen sana inanayım mı? sen tüm sesleri susturabilir misin? gerçekten her şeyi bozup bu yola mı sereceksin? bu kadar geri dönüşsüz çıkacak mıyız yola?
tam ayaklanırken, karıştıracak mısın kafamı?

azı şarkılardan, çoğu senden
araf mı santrifüj mü?
parçalara böldü isen, ne kaldı geriye?

ilişkiler neden özleniyor


- gece uykuya dalmadan önce konuşmak için
- karın ağrırken bir elin karnı okşaması için
- sebepsiz hüzünlerde, kafayı göğüse gömmek için
- dışarıda kurban aramak sıkıcı olduğu için
- dokunmak için

başka?

biterken 2011


ilk 6 ayı süper, son 6 ayı kabus gibi geçen bir sene çok şükür yarın bitiyor
ister istemez kafa muhasebede. temizlenmesi gereken çok şey temizlendi son 6 ayda, sarstı, çalkaladı, ters yüz etti ama hakkını yemeyelim, çok fazla temizlik yaptı, yeni bir seneye temiz başlamak için gerekenleri hakkı ile yerine getirdi.
ben biraz şaşkın, biraz yorgun, biraz mutlu halimle etrafa bakınır haldeyim.
bir taraftan kendimce radikal adımlar atarken, diğer taraftan sandığı karıştırıp eskileri çıkarıyorum, diğer yandan da yepyeni şeyler istiyorum.

sandıklardan eskileri çıkarmanın nedeni, hem yenilerden ürkmek hem de çaba harcamaktan kaçınmak, bildik riskleri taşımak... dün de çıktı mesela, iyice tozlu yerlerden. aynı duyguları vermesi zaten beklenemezdi, tek handikap acaba değişiklik var mı? yokmuş allahtan. istenenler alındı, verildi, beyne hücum edenler yerlerine döndüler.

kendim için dileklerimi sessizce sıraladım, şimdi sıra sizlere dilediklerimde:

- birinin tek istediği olun
- hayal edebilin
- geceleri uyumadan önce bacaklarına dolanabileceğiniz biri olsun
- arkanızı kollamak zorunda kalmayın
- birinin gülümsemesi midenizde kelebekleri uçursun
- doya doya gülün
- daha sabah gün aymamışken, bir akşam programı yapın ve bu programa sadık kalın, programın heyecanı tüm gün gülümsetsin sizi
- sizi gülümsetmek için çırpınan biri olsun
- sizi yeterince sevmeyen herkesten uzaklaşacak cesaretiniz olsun
- her şeyinizi anlatabildiğiniz özel bir dostunuz olsun
- sofralarda uzun keyifli saatler geçirin
- bitmesini istemeyeceğiniz tatilleriniz olsun
- çok yer gezin
- çok şey öğrenin
- sevinçten ağlatacak haberleriniz olsun
- güvenin
- gözünüzü hazır bir kahvaltı sofrasına açın
- kimsenin mükemmel olmadığını bilerek hareket edin
- farklı bakış açılarınız olsun
- sürüden ayrılın
- kontrolünüzü en az bir kez gönüllü kaybedin
- hiç bir şey yapmamakla meşgul olacağınız en az bir gününüz olsun
- kulağınız güzel melodilerle dolsun

seks ve sevişmek



en son en zaman seviştiğimi söylemek için çok düşünmem gerekir
ama seks için liste çıkarabilirim hemen
en son ne zaman birinin gözüne uzun uzun baktım ve dahi öpüşmenin tadını çıkardım hatırlamıyorum bile...
birinin elini ne zaman tuttum? ya da yüzünü okşadım?
ya da en son ne zaman acaba araya bir sahne, bir aksesuar, bir detay, bir şey bir şey katmadan?
en son ne zaman naif olabildim?
en son ne zaman ipleri elimde tutmadan, sadece kadın oldum?

baş etmek için bildiğim başka yol yok...
keşke 2 kadeh, bir sigara yetse
tam bir failure
kocaman...

panzanella

31.01.2011



her ne kadar güney italya mutfağını sevsem bile, toscana açık ara öndedir her daim.
basitliğin güzelliği...

önceleri bayat ekmek ıslatılıp parçalanmış, içine taze fesleğen ve kırmızı soğan konup tuz sirke zeytinyağı ile gelmiş sofraya. Geleneksel filan değil, bildiğiniz fakir fukara yemeği. haftada bir ekmek pişiriliyor, e son günlerde kurulaşıyor tabii, atmak olmaz, hooppp çözüm işte.
zaman içerisinde domates eklenmiş içine, salatalık... daha da zenginleştirmek isteyenler zeytin, roka, pecorino, yumurta vs eklemişler.

tercihim tam toskana ekmeği tutsuz tatsız, domates, fesleğen, kırmızı soğan, pecorino...
yanına da güzel bir ızgara et ve bir shiraz...
e sono felice....

anneanne


kulaklarını çınlattım bugün...
önce lahanalı böreğinden yaptım
pişmesini beklerken çöküktü omuzlarım
sonra ayranı senin gibi yaptım
yedik hep beraber, öğrenmediklerimize kahrederek
sonra giydim altıma bir şeyler çıktım yürüdüm arkadaki parkta
deli danalar gibi döndüm durdum
yorulunca salıncağa bindim
yine senin kulaklarını çınlattım
sallandım uzun uzun
sonra bir çocukla annesi geldi
yanımdakine bindirdi
güldük beraber sallanırken
uzun zamandır yapmadığım small talk
iyi geldi
sonra çocuk güldü, ben güldüm
kikirdedik
bana iyi geldin çocuk, küçücük halinle çok iyi geldin bana
şimdi duş vakti
temizlenme vakti yine
yarın akşam özlediğim, burnumda tüten, konuşmayı özlediğim bir dostla yemek pişirmeye gideceğim
temizlenmek lazım şimdiden, hazırlanmak, belki azıcık süslü olmak eskisi gibi
kirlenmeden saklanan az dosttan biri
ben yemekten sonra biraz sırtını kaşıyıp uyuturum bile ki seni dediğinde, bana kahkaha attıran, göze yapışan küçücük damlayı kahkaha ile akıtan dosta gidiş var yarın akşam
bir fotoğraf makinesi edinmeli böylesi anlara
ki kalsın onlar köşede
sabah ki gibi ruh halleri geldiğinde daha kolay kovalanırlar

91den bugüne 21 sene, özledim be anneanne...
ilk anne...

opssss



dolayısı ile yemekten de haberler vermek lazım gelir

hani canınız makarna istedi
sos yapmaya da üşendiniz
dediniz ki ben bi macro'ya gideyim, alırım bir sos
sonra rafta baktınız aaaaa jamie oliver'ın sosları raflarda
alayım dediniz
bir şeyi unutmayın, size maliyeti 26 TL olacak
yes yes tam 26 TL
ithal edeniz döveyim, alan salağı 2 kez döveyim
tuzu ile ilgili kritiklerini de şuradan okuyabilirsiniz: http://www.guardian.co.uk/lifeandstyle/wordofmouth/2009/nov/12/jamie-oliver-salt-pasta-sauce

fetih 1453


şişirilmeden piyasaya sürseler ve gitsek belki, adamlar çabalamış canım der geçer giderdik. Ama ooo 17,000,000 dolara mal oldu, efektler şöyle böyle aman da aman diye şişirirseniz bir filmi, doğal olarak beklentimiz yüksek olacaktır.

Blog yazarları toplu halde cevahir'de 21,45 seansında filmi seyrettiler.
Bir komedi filminde ne kadar gülerlerse o kadar güldüler, ve dahi otoparktan çıkış/çıkamayış maceraları daha da komikti.

film peygamberin meşhur "istanbulu alan pek kutludur"u ile başladı.hani uğraşsalar daha klişe ne yapardık diye, sanmıyorum ki becerebilsinler.

ilk yarı boyunca bir ümit hadi idare ediyorsunuz, aaaa o kız güzelmiş, ooo hacı pazulara bak filan derken zaman geçiyor, hani bir hayal kırıklığı, dolandırılmışlık hissi var ama bir ümit olan bu adamlar bu kadar para harcamışlar, herhalde savaş sahnelerinde oha yuh filan deyip kendimizden geçeriz diye hala boş bir ümit var.

arada sultan mehmet istanbul'u fethetme kararını dolu dizgin uygulamaya koyuyor ama, o kadar primitif bir senaryo var ki, ne karar verdi, nasıl verdi,süreç nasıl işledi, hiç, yok, bomboş... Dialoggların salaklığını şöyle anlatayım, ileride toplarımızı yapacak amcanın kızı geliyor Genova'dan, geçen dialog, kızım yolculuk nasıl geçti, iyi idi baba, biraz rüzgar vardı... nasıl lan? adamlar sene 2012'de mi yaşıyor? Elixir yol nasıldı? Hacı çok trafik vardı. Uruk sen nasıl geldin? yürüdüm valla, yemedi araba çıkarmak.

fetih sahneleri komedi ötesi... Ha, fetih daha başlamadan bir rahip karakterimiz var, roma'dan gelecek yardıma karşı. zira vatikan tamam el veririm ama siz katolik usulu altımızda olun, misyoner yapacağız diyor, amcam tabii olaya şiddet ile karşı. Oyuncu Adnan Kürkçü arkadaş, inandırıcılığı geçtim, adamın surat zaten komik...

Recep Aktuğ'u Konstantin yapmışlar, bildiğiniz Kayhan Yıldızoğlu... Bekliyorsunuz Malkoçoğlu ne zaman çıkacak diye... Filmden çıkınca Cüneyt Arkın'ın ellerini öpmek geliyor içinizden, abi kıymetini bilemedik filmlerinin diye.

40 gün boyunca istanbul fethedilemeyince sultan giriyor depresyona, kapatıyor kendini otağa... Ve artık bizi komple koparan akşemsettin giriyor sahneye...

Arkadaş, hadi cast'ta ucuza kaçmışsın, neden bu adam sevgili yönetmenim? neden bu adam? Raif hikmet Çam... adam peltek, konuştuğu süre boyunca biz gülmekten ikiye ayrıldık. Yazıktır, ayıptır ve dahi günahtır.

O senaryo için neden para vermekten kaçtınız? Atilla engin kimdir arkadaş? samanyolu tv için film çekti iseniz, yazık bu paraya, emeğe.

Filmde ne güzeldi derseniz:
Lağımcıların vücutları süperdi, allah için kim seçti ise eline sağlık, abilerdeki six pack diyeyim kimsede yok... o radde...
Ulubatlı Hasan'ı canlandıran İbrahim Çelikkol bir içim su, ama oynamaya kasmasın, soyunsun
Cengiz Coşkun arkadaşımız keza... Ço küsel... bayıldım...
Era abla var: Dilek Serbest, hakkat serbest ise biriniz alın, evde besleyin diyordum ki thank to google evlenmiş olduğunu da öğrendik. 2005 civarı, Fatih Aksoy ile berabermiş, bu da araştırma sonuçlarımızdan...

Bitti işte...
bu kadar reklama, bildiğin bamya...
elimizde patladı...

Emeğe yazık deyip, 2 düzgün kelam edesim var, ama maalesef... çıkmıyor tek kelime.

Ha sinemadaki badem bıyık grup, nefessiz seyretti, sanırım pek beğendi, Fatih surları deldiğinde alkışladılar filan, sanırım ne içtilerse ondan içip giderseniz filme pek mutlu mesut çıkarsınız, ihtimal pek yakında STV'de...

japanese denim


Bugün engin tekstil bilgime bir bilgi daha eklendi

Efenim japanese denim diye bir kumaş varmış
nedir efenim bu kumaş? normal kotlardan biraz/epey daha kalın dokunuyor, denim enleri normalde 140-150 cmlerde iken bu kumaşta maksimum 90-100 cm olabiliyor
ayrıca kumaş kenarları halk tabiri ile ayrıca renklendirilmiştir.
Aldığınız denimin japanese denim olup olmadığını nasıl anlayacaksınız?

- alıştığınızdan çok daha tok bir kumaştır
- jean'in iç dikişlerine ve paçalarına baktığınızda renkli bölümleri görürsünüz, tabii bu renkler sonradan eklenmiş olmamalı, kumaşın örgüsünde olmalıdır.

alabileceğiniz en pahalı jeanler genelde bu kumaştan yapılmıştır, çünkü sarfiyat normalin nerede ise 2 katıdır. ayrıca bu tip jeanler zaten doğası itibarı ile pahalı olduğundan genellikle ham olarak bizlere sunulurlar, yani üzerlerinde genellikle bir yıkama, eskitme vs gibi extra işlem olmaz.

öğrendiniz, şimdi dağılın ve paranıza kıyıp bir japanese denim alın.

fiorentina


Oriana Fallaci

"sen çirkin kaba saba bir adamdın, iyi sevişmez, doğru düzgün yemek yemeyi bile bilmezdin, ama yine de seni seviyorum, çünkü sevmek karşındakini hatalarıyla, eksikleriyle, kötü haliyle herşeyiyle kabul edebilmektir, onu böyle içselleştirmektir"

cesarettir böyle sevmek
ama boştur
elin sonunda boş kalacaktır
çünkü senin o sevişin, karşıdakinin kendini aşırı önemsemesine ve daha fazlasını elde edebilirim diye düşünmesine yol açacaktır.
Ve sen en büyük cesareti göstermiş halin ile, sil baştan yapmaya mecbur kalacaksın.

Belki bu yüzden demişler davul bile dengi dengine diye.

first time

ne zaman bilmiyorum ama





ben bu otelde kalacam arkadaş, takıldı kafama bir kez
Çetmihan

şans


en son yaklaşık 21 sene önce sarhoş olmuştum
çakır keyiflik değil lakin bahsettiğim, bildiğiniz fırıl fırıl dönen dünya

laf aramızda sevmem tam sarhoş olmayı, kontrolü kaybetmeyi; hem birilerine yük olma kaygısı, hem de control freak bünye getirisi.

ama dün koptu film.
tüm stres, üzerine hani düşsem de sorun yok yanımdaki kişi güvenilir düşüncesi herhalde
bıraktı beden kendini
bildiğiniz içki içmiş teenage

sabah tüm zorluğu ile başladı
gel cuma gel

......


celentano:


vorrei dire non conviene
sono io a pagare, amore, tutte le pene.

green salad / buyaka


bir kaçtır avm ler de gözümüze takılan green salads'ı dün şereflendirdik
beklediğimden epey iyi çıktı açıkçası
birimiz mantı, diğerimiz combo tabaklarından birini aldık.
combo tabağı tatmamakla beraber tavuğun suyunu kaybettirmeden pişirilişi, eriştenin gerçek yumurtalı adam gibi erişte oluşu vs derken bence iyi puanlıktı

mantısı kaşık-la mantısı ile yarışabilecek düzeyde nerede ise, gerçi biri anne usulu sulu mantı, diğeri süzülüp yağda kavrulmuş. çok aynı kulvarda koşmasalar da, elde olmadan kıyaslamaya giriliyor.

tatlı olarak seçilen waffleda dondurma ve çikolata kalitesine hayran kaldığımızı belirtmeden geçemeyeceğim. Waffle pişirmeyi henüz tam çözememiş olabilirler, lakin o çikolata her şeyi örtüyor.

neticede midemiz yanmadan, kesemizi de yakmadan, keyifli sayılabilecek bir halde ayrıldık mekandan.

bir daha gidilir ve özellikle tatlı yenir düşüncesindeyim.

sabah sabah


aforizma sonrası 40 yıllık tercihimi değiştiriyorum:

rakı içen adam kalitelidir
beyaz peynire alışmıştır
kaşarla işi olmaz

bir akşam yemeği


Şimdi önce anlaşalım, nerede yediğimizi kafamı kesseniz söylemem, zira buranın bozulma ihtimalini bile düşünmek tüylerimi diken diken ediyor. sadece şunu düşünün: denizin kenarında, sigara allowed ve ortada zerre duman yok, servis güler yüzlü, meze dediğin şeyin ucu bucağı yok ve hiç biri birbirinin tekrarı değil, lezzeti bozuk en ufak bir şey yok, etrafta rahatsız edecek en ufak bir şey yok, garsonlar bilgili, istanbul'da görülmeyecek kadar geniş bir şarap seçeneği var. Ve tüm bu güzelliklere komik ötesi bir ücret alınıyor. Derinden türk sanat müziği geliyor. Size kalan tek şey, güzel bir sohbet, kadehleri tokuşturmak ve de tadını çıkarmak.

ikram ettikleri kuzu kulağı (göbeği) mantarına gelince: bugun itibarı ile tanışacağım, bu mantarı bilen ve seven ilk talihli ile evlenip, ömrümü kendisini mutlu etmeye vakfedeceğim, üzerine boy ön şartı da aramayacağım.

11 tek adet geçti bu boğazdan, ve aklıma gelen her şeyden daha güzel... ve aklıma gelen her şey, bu meretin verdiği keyfi veremez. aşığım, ötesi yok

fava yapıyorum diyen garibanlar için sayfa sayfa laflar hazırladım.

tarator... ya tarator... bildiğiniz beyaz ceviz, dövülmüş, tam ayarında bırakılmış, rondolara kurban edilmemiş

kalamar: hiç bir parçası ziyan olmamış, pamuk gibi, zerre yağ yok

ahtapot ızgara: ahtapot diye yedirilen lastiklere inat, bir bıçak darbesi yetiyor, ağızda başka dağılıyor

ve kelle peyniri... bilmeyin ve yemeyin arkadaşlar, hepsi benim olsun











bir sabah kahvaltısı


cunda yoluna girerken ekbir tesisleri.
garsonlarımız pek güleryüzlü değil, ama denize karşı, bol güneş, güzel çay, ve aşağıdaki o harika pide/ekmek ve yol yorgunluğu ile açlık varken, ne kadar güzel geldiğini anlatmak mümkün değil.
gelen peynirlerde kötü kaliteye rastlanmadı, ama tavana vuracak lezzetlerde olmadı.
lakin sucuklu yumurta... lakin sucuklu yumurta...
daha güzel bir şey düşünemedim o sabah için.
nasıl yedi isek, akşam yemeğine dek ağızdan lokma geçemedi.

kahvaltının en komik anı deli çoban köpeği oldu :) yaşlıca bir hanımın köpeği, deliler gibi oradan oraya koşmaklar, zınk diye durmalar, en çok beni sev bakışları atmalar...

bir de biz orada deli gibi tıkınırken spor yapan ayvalık halkı, sizleri takdir ettik, ama kondisyon namına alınacak çok yol var daha.